Kararın hukuka ve vicdana aykırı olduğunu ifade eden Kılınç; “İstinaf mahkemesi tarafından beraat kararının bozulmasının ardından 2021 yılında tekrar görülmeye başlayan Gezi Parkı davasının görülen karar duruşmasında, bu ülkede adalet bizzat yargıçlar eliyle bir kez daha derin yara almıştır” dedi.
Bu kabul edilemez kararla sadece yaşadıkları ülke için değil tüm yeryüzü için adalet talep eden insan hakları savunucularına yargı eliyle zulmedildiğini ifade eden Ayten Kılınç “Karar tümüyle akla, vicdana ve hukuka aykırıdır. Çünkü adeta bir komediye dönüşen yargılama sürecinin hiçbir aşamasında hak savunucuları hakkında cezalandırılmalarını gerektirecek, her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı hiçbir delil ortaya konulamamıştır. Var olan tek delil ise Yargıtay içtihatlarına göre yasak kabul edilen kanuna aykırı dinleme kayıtlarıdır. Nitekim, mahkemenin karşı oy kullanan üyesi de “dosyada yer alan söz konusu dinleme kayıtlarının yasak delil mahiyetinde olduğunu, dolayısıyla da hükme esas alınamayacağını” karşı oy yazısında açıkça ifade etmiştir. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Osman Kavala’nın Gezi olayları sırasında güç ya da şiddet kullandığına, şiddet içerikli fiilleri teşvik ettiğine ya da bu fiillere izin verdiği veya bu türden suç oluşturan hareketlere destek sağladığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını ısrarla dile getirmektedir. Daha da ötesi AİHM, Osman Kavala hakkında suç olarak iddia edilen konuların tümüyle temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin olduğunu belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı vermiştir. Ayrıca AİHM, Kavala’nın tutukluluğunun bir tedbir olmaktan öte, ulusal ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ve tamamen siyasi amaçlarla sürdürüldüğünü vurgulamaktadır” diye konuştu.
Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer insan hakları savunucularına verilen “ceza”, yurttaş olmanın gereği olarak yapılan toplumsal ve demokratik “itiraz”ın cezalandırılmasından başka bir şey değildir. Bu kararla, yargının adalet dağıtıcısı olmaktan çıkıp siyasal iktidarın baskı aygıtına dönüştüğü ve adaletsizliğin kurumsallaştığı artık hiçbir şekilde örtülemeyecek kadar çıplak hale gelmiştir. Topluma reva görülen bu adaletsizliğin karşısında kayıtsız ve sessiz kalmamalıyız. Aksine insan hakları ve demokrasi ilkelerine sahip çıkmakta, hak siyaseti yapmakta ısrar etmeliyiz. İnsan haklarına saygının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması için yıllardır mücadele eden bir kurum olarak, bu kararı en sert şekilde kınıyor ve reddediyoruz. Siyasal iktidarı yargı üzerinde sürdürdüğü baskıya derhal son vermeye, Anayasa’ya ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere imzalanan uluslararası sözleşmelere ve bu bağlamda oluşan yükümlülükler gereği AİHM kararlarına uymaya davet ediyoruz. Hak savunuculuğu cezalandırılamaz. Hak savunucuları üzerindeki baskı ve yargısal tacizlere derhal son verilsin!” şeklinde konuştu.