Merhaba güzel dostlar; herkes iyimi, sağlık ve huzurunuz yerinde mi? diyerek başlamak istiyorum; uzun süredir yazı başlıklarımı sanki bir mektuba başlar gibi yazmak istiyorum.
Öyle uzun oldu ki birinden mektup almayalı; sözcükleri sayfalarımızda, sosyal paylaşım sitelerimizde sabun köpüğü gibi silinip gidiyor, zamanımızda…
Oysa mektup öyle midir?
Benim sakladığım onlarca yazılmış mektubum var!
Yazılarında heyecanını, beklentisini özlemini gördüğüm ve hissettiğim cümlelerle...
Yine uzattım ve konuyu dağıtıyorsun demeden birileri, ben asıl konumdan bahsedeyim o zaman.
Akıllı ve neşeli bir çocuk ve öğrenciydim; çok meraklı ve ikna edilmesi zor bir çocuktum... Neden, niye, ne zaman en çok sorduklarımdı.
Aklımda binlerce hikaye, şiir ve güzel sözler vardı…
Babam öğretmendi; hatta okuduğum İlkokulun Müdürü…
‘Havaya bak ne şanslısınız’ diyorsanız, benim babamı tanımamışsınızdır; okulda öğretmen, hatta öğle aralarında eve yemek molasına giderken yanımızda arkadaşlarımız varsa elimizi bile tutmaz, onlarla konuştuğu kadar sohbet ederdi bizimle. Evde babamız olurdu; bu konuda öyle katıydı ki; zaman zaman evde de babama öğretmenim derdik! Babama bakarken; o kısacık boyumla bir deve bakar gibi korkardım. Çok kalabalık bir aile olsak da evde çıkan ses; şimdi tek çocuklu bir ailenin evinden çıkan sesten bile azdı.
O zamanlar öğretmenler günü yoktu; daha sonra olmuştu bu günler.
Kızacak belki bazı ailelerimiz ama biz öğretmenlerimizin olduğu ortamda gülmez, ayak ayaküstüne atmaz, söz verilmeden konuşmaz, mümkünse önünden geçmezdik.
Bu ilah öğretmenlerimiz sınıfta değişirler, bir şey öğretmek için uğraşırlar ve mutlaka bir yol bulurlardı. Müfredat yine vardı ama öğretmenin sınıfı kendi alanıydı. yürüyüşünüzden bile kimin öğrencisi olduğunuz anlaşılırdı. Örneğin: Ahmet öğretmenin çocukları matematik ondan sorulur, Muhittin öğretmenin öğrencisi şiir okumasından belli...
Ne güzel bir farklılık, ne güzel bir ifade, öğretmen çocuklara kendi duygularını geçirebildiği yıllar, Saygı, sevgi ve tam bir teslimiyet duygusu...
Yine araya girmek isteyenler ve ‘ama’ diye başlayan cümleler kurmak isteyenler varsa; istisnalar vardır, ben bütünü anlatıyorum izninizle!
Bende tüm duygularımı edebiyatla geçiren bir öğretmenin öğrencisiyim. Gözümüzü kapatıp olabildiğince hayal kurmayı öğreten bir öğretmenin öğrencisi, neden, niçin, nasıl diye sormanın iyi olduğunu öğreten ve fark yaratacak şeyin içimizde olduğunu öğreten bir öğretmendi; onun sayesinde sizlerle kelimeler paylaşıyorum ve iyi ki dediğim her şey onların sayesinde…
Bir resim yapsaydım bu satırın arkasından hüzünlü bir bakış çizerdim.
Yine ve yeniden yapabiliriz. Öyle parlak bir nesil var ki elimizde!
Küskün ve kaygı içine bırakılmış öğretmenlerimizi, eleştirmeden, kendine özgü dünyasını sunabilen hale getirsek ‘boyacı, öğretmen dünyanın en başarılı öğretmeni BURSA’dan çıktı’ diye bir, iki haber yerine çoğunluk oluştursak! Bizim tekrar, güçlü, yaratıcı, tam güven ve inançla bağlandığımız öğretmenlere ihtiyacımız var. Biliyorum; belimizi büken pek çok unsur var, geçim sıkıntısı, veli baskısı, tayin, atama, iklime coğrafyaya ve sosyal yaşantıya uymayan müfredat ve daha pek çok şey...
Olsun ben bize inanıyorum...
Kurtuluşumuz bu düşünce olmalı, biz inanırsak herkes bize inanacak.
Bu öğretmenler günüde ben bunları diliyorum, çok mu?
Tüm öğretmenlerimin ellerinden öper saygılar sunarım.
Genç meslektaşlarımı da umutsuzluktan umuda davet ediyorum...