Eğer bir araba kazası yapacağınızı bilseydiniz o yoldan geçmezdiniz, birinin sizi öldüreceğini bilseydiniz o kişiden kaçardınız. Biri size gelip şu yolda ayağınız burkulacak dese önleminizi alırdınız. Peki depremden bir ay önce haberimiz olsaydı? Kim ben binlerce insanı kurtarabilirim diyebilir ve buna bizi inandırabilir ki ? Bir varsayımda bulunmak istiyorum...
İzzet diye bir arkadaşım vardı. Depremde evini, sevdiklerini, her şeyini yitirip başka bir şehre yerleşmek zorunda kalmıştı. Şimdi İzzet'e bir şans verelim ve depremden tam 1 ay geriye dönmek zorunda kalsın. Evinde uyanacak tabi ki önce anlamlandıramayacak sevdikleriyle vakit geçirmekten başka bir şey düşünemeyecek birkaç gün. Sonra en güzel caddeleri viraneye dönen şehrine çıkıp depremin yeniden bu şehri vuracağını duyurmak isteyecek. Tabi ki önce belediyeye gidecektir fakat bizim şehrimizde usul budur belediye başka bir belediyeye gönderecek, bir başka belediye ise 'biz ne yapalım? sen çevre şehirciliğe git' diyecek. Günler günleri kovalarken İzzet il, ilçe belediyelerini, muhtarları, başkanları kovalamaya başlayacak ama eline hiçbir şey geçmeyecektir. Sivil toplum her şeye Fransız kalacak, kendi ailesi bile İzzet'e inanmayacak herkes ona 'müneccim oluk keni' deyip geçecektir. Günler elbet biter, deprem yaklaştıkça İzzet uyuyamayacak şehrinin bir avuç toza dönüşeceği gün yaklaşırken İzzet depremden sonra yaşadığı çaresizlikten daha beterini tadacaktır. Sonunda deprem gelip çattığında İzzet, Nuh peygamber gibi en yakınlarını bile kurtaramayacak sizin benim ve İzzet'in yaşadığı cehennem aynı şekilde tekrar edecektir.
İzzet bir temsildir. İzzet bu şehri bu ülkeyi olabileceklerden uyaran bilim adamıdır. İzzet bundan on beş yıl evvel kaç bina yıkılacağını, kaç ölü olacağını tahmin edebilecek kadar 'basiretli' yöneticilerin bu şehri yönetmeye devam etmesidir. İzzet bilimdi, İzzet Naci hocaydı, İzzet bilimdi olacağı kesin olan bir depremi biliyordu, yıkılacağı kesin olan binayı biliyordu biz ona 'müneccim oluk keni' dedik ve göz ardı ettik.
Deprem oldu önlem almadık, yıkıldık, öldük, şehrimizden olduk.
Peki şimdi doğru soruyu soran kim? Doğru soru ne? Göz ardı eden kim? Yine aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar mı bekleyeceğiz ?
Kaleme aldığım bu ilk yazı, daha evvel bizi uyaran, defaatle küçük depremleri yaşayıp haber yapan ve ne yazık ki depremde aileleriyle birlikte yitirdiğimiz (İzzet) İzzet Nazlı, Burak Milli ve Hikmet Saraç kardeşim ve bütün deprem şehitlerimizin ruhu için armağanımdır.