hasankorkmaz6884@gmail.com
İzleyeniniz vardır mutlaka. Orijinal adı The Champ( Şampiyon) olan 1979 yapımı melodramatik bir Franco Zeffirelli filmi...
Yıllar önce boksu bırakmış olan eski bir boks şampiyonunun, velayeti kendisinde bulunan küçük oğluna olan düşkünlüğünü, annenin bir süre sonra çocuğun velayetini almak istemesini ve parasızlık yüzünden yıllar sonra son bir maça daha çıkıp iyi para kazanıp çocuğunu yanında tutmak isterken ringde ölen bir babanın, oğluyla olan melodramatik hikayesini anlatır.
Bu filmi ilk izlediğimde çocukluktan ergenlik dönemine geçiş sürecindeydim ve inanılmaz etkisinde kalmıştım. Çocuğun babasına sürekli “şampiyon” diye hitap etmesi ve filmin son sahnesinde baba ölürken “Şampiyon ölme!” diyerek seslenmesi, en duygusuz insanı bile ağlatacak kadar etkilidir.
O günden beri “şampiyon” kelimesi benim için mutluluğu ifade etse de hep o film aklıma gelir; aynı zamanda hüzünlenirim. Tıpkı dün kazanılan İskenderunspor’un şampiyonluğuna bir yandan sevinirken, bir yandan da şampiyon kelimesinin üzerimde bıraktığı etkiden dolayı hüzünlendiğim gibi. Ayrıca, bu takımın tarihine bakıp, geçmiş yıllarda bu kadar savrulduktan sonra, şampiyonluğunu tekrar görmek insanı hüzünlendirmez mi ?
Filmde ringlere dönen şampiyon, maalesef ringden çıkamıyor belki de ama yine eski bir şampiyon takım, döndüğü futbol sahalarından şampiyon olup çıkarak, bizleri mutluluğa boğuyor.
Buradaki hüzün ise Başkan’ın mutluluk gözyaşlarında beliriyor. Çocukluk yıllarından beri hayalini kurduğu İskenderunspor Başkanlığı ile şampiyon olunması ve yaşadığı duygu yoğunluğunun gözyaşlarıyla birlikte boşalması, ne kadar zorlu süreçlerden geçildiğinin bir göstergesi adeta.
Başkan’a sorarsanız, ona göre her şey daha yeni başlıyor. Öyle ya kafasına hedef olarak öncelikle TFF 1. Ligi koymuş; en son, “Şehir ekonomik destek verirse neden Süper Lig olmasın?” diyen bir adamın bu söylemini de normal karşılamak gerekiyor.
Sezon başladıktan sonra Eylül 2021’de “Başkan ve İskenderunspor FK Hakkında” diye bir köşe yazısı yazmış, Başkan’a tam destek verdiğimi belirtmiştim. Başkan tüm destek verenleri yanıltmadı ve 25 sezon sonra bu takımı şampiyon yaparak tekrar TFF 2. Lige çıkardı. Dile kolay tam çeyrek asır sonra. Tabii ki bu başarıda emeği geçen diğer aktörleri bir kenara itemeyiz. Futbolcusundan teknik kadrosuna, malzemecisinden kulüp çalışanlarına, yöneticilerinden taraftarına kadar herkesin payı var. Ama şunu net olarak belirtmeliyim ki aslan payı hiç kuşkusuz Başkan Hakan Bolat ve eşi 2. Başkan Melike Bolat’ındır. Bu sezon kaybedilseydi şayet, asıl kaybeden maddi ve manevi olarak sadece o ve ailesi olacaktı. Ama kazanıldı ve şampiyonluk geldi. Onun için pastanın en büyük payı onların.
“Futbol asla sadece futbol değildir.” der Simon Kuper kitabında. Bunun öyle olduğunu bu şehir bir kez daha yaşayarak gördü. Yuvarlak futbol topunun olduğu yerde ne siyasi kimlikler kaldı, ne ayrışmalar. Bütün şehir tek vücut oldu. Ülke’nin büyük kısmı İskenderun ismini İskenderunspor’la bir kez daha anımsadı ve bundan sonra daha çok hatırlayacak. Yıllardır söylemek istediğimiz şey de buydu işte. Bütün bu güzelliklerin mimari Başkan Hakan Bolat oldu.
Sevgili Başkan, iyi ki yıllar sonra şehrine döndün, çocukluk hayalini gerçekleştirdin ve bir futbol şehrini tekrar ayağa kaldırdın. Sana gerçek spor ve futbolseverler olarak müteşekkiriz. Yolun açık olsun. Yeni şampiyonluklara yelken açacağını biliyoruz. Hadi öyleyse, yeni şampiyonluklara doğru tam yol ileri!...