İşinden öylesine sıkılmış ve bunalmıştı ki, her sabah işe gitmek zulüm gibiydi.
Ama cepler de bomboştu; “İşten ayrılırsam neyle geçineceğim?” diye kara kara düşünüyordu. Çünkü Ayşe’nin hayatta en sevdiği şey ‘eforsuz para kazanmak’tı.
Bir gün en yakın arkadaşı Fatma çıkageldi:
— Kız, sen evlenince kıdem tazminatı alabiliyorsun biliyor musun?
Ayşe’nin gözleri bir anda parladı:
— Ne yani… Hem koca hem tazminat mı? İki paket bir arada mı bu?
Fatma kahkahayı bastı:
— Aynen öyle! Ama dikkat, bu kampanya sadece resmi nikâhlılar için geçerli.
İmam nikâhlılar kusura bakmasın, siz yandınız!
Ayşe’nin içinden bir “eyvah” koptu.
Çünkü nişanlısı Ahmet, şimdilik imam nikâhının yeterli olduğunu söyleyen, belki de onu oyalayan bir tipti.
Ayşe ise resmi nikâh isteyen ama Ahmet’e duyduğu sevgiden imam nikâhına bile razı gelen bir insandı. Ta ki bu konuşmaya kadar…
Evlilikle para kazanabileceğini öğrenince, Ayşe’nin içindeki “Çakal yatırımcı” uyandı.
Hemen Ahmet’e mesaj attı:
— Hemen nikâh tarihi alıyoruz. Ben bu işten çeyizimi çıkaracağım!
Ahmet şaşırdı:
— Nasıl olacak o iş? Sor bakalım bana, ben razı mıyım bu olaya.
Ayşe hızla kıdem tazminatından bahsetti, bu parayla yapacakları yatırımları anlattı.
Ahmet’in gözleri ışıldadı. Para lafını duyunca resmi nikâh birden “mantıklı bir yatırım aracı” gibi göründü. Ama aklında kocaman bir soru vardı: “Bu tazminat sadece Ayşe’nin mi olacak? Yoksa ben de bu paradan pay kapabilir miyim?” Bunu öğrenmek için soluğu bir avukatın yanında aldı. Ama cimrilikten, en deneyimli avukatlara gitmek yerine yeni yetme genç pekte tanınmamış bir avukatın ondan ücret almayacağını düşünerek kapısını çaldı. Kapıyı açan avukat, Ahmet’i samimi bir gülümsemeyle karşılayıp kahve ikram etti. Hoşbeş muhabbetin ardından Ahmet hemen konuyu açtı:
— Avukat hanım, şimdi danışmanlık ücreti diye bir şey varmış ama benimki sadece sohbet. Hani kan çekti, sizinle biraz dertleşmek istedim. Arada size bir şeyler sorsam ayıp olur mu?
Avukat, bu tipleri artık iyi tanıyordu. Para vermemek için sohbet diye yutturmaya çalışanları çok görmüştü. Ama belki iş çıkar diye de adamı alttan almadan edemedi.
Ahmet uzun uzun olayları anlattı:
“Kısa bir resmi nikâh kıyarsak, kıdem tazminatından ben de faydalanabilir miyim?”
Ahmet’in cümleleri bitince avukat derin bir nefes aldı, kahvesinden bir yudum içti, gözlüğünü düzeltti. Ciddi bir tavır takındı ama yüzünde hafif bir tebessüm vardı:
Ve durumu özetlemeye koyuldu…
— Bakın Ahmet Bey, kıdem tazminatı evlilik nedeniyle işten ayrılan kadına ödenir, erkeğe ödenmez. Yani bu para Ayşe’nin hakkı, sizin değil. Hukuken kişisel mal sayılır, ortak mal değil. Yani kısacası “bu tazminatı beraber kırışır mıyız?” diye düşünmeyin.
Boşanmanız halinde dahi bu paradan pay alamazsınız.
Ancak Ayşe isterse size gönlünden kopar verir.
Ahmet şaşkın gözlerle baktı:
— Nasıl yani? Ben nikâh masasında “evet” diyeceğim, bir ömür boyu sorumluluk alacağım, ama para bana uğramayacak mı?
Avukat gülümsedi:
— Aynen öyle. Nikâh masasında “evet” diyorsunuz ama bankaya “hayır” diyorsunuz. Çünkü o paranın tapusu Ayşe’ye ait.
Ahmet sandalyeye gömüldü:
— Vay arkadaş, ben demek hem damat olacağım
hem de bedavadan kayınço pozisyonuna düşeceğim.
Avukat da kahkahayı bastı:
— Evet Ahmet Bey, hukuk böyle çalışıyor. Siz en fazla “aşk yatırımcısı” olabilirsiniz.
Paraya ortak olamazsınız ama mutluluğa ortak olabilirsiniz.
Ahmet düşündü, bir süre sessiz kaldı. Sonunda dudaklarından şu cümle döküldü:
— O zaman bana düşen tek şey…
Ayşe’nin gönlünü hoştutmak. Belki bana kıdemden “bahşiş” koparırım.
Avukat gülerek ayağa kalktı:
— Aynen öyle, ama o artık sizin pazarlık gücünüze kalmış! Şimdi gelsin konu benim ücretime deyip kahkahayı bastı avukat hanım.
Ahmet hemen geriye yaslandı:
— Aaa ama biz sohbet ediyorduk ya!
Avukat kahkahayı bastı:
— Doğru, sohbet ettik… Ama bu, “ücretli sohbet” kategorisine giriyor. Merak etmeyin, faturanızı “gönül borcu” olarak keserim.
Ahmet ile Ayşe’nin hikâyesi daha yeni başlıyordu. Ahmet gerçekten sadece “bahşiş”le yetinecek miydi? Ayşe kıdem tazminatından ne kadar alabilecekti? Yoksa ikisi de eforsuz para kazanma sevdasıyla bambaşka maceralara mı atılacaktı?
Tüm bunların cevabı, bir sonraki yazımda…