Tükenmişlik Çağında Anlam Arayışı

Her sabah yeni bir başlangıçtır. Ama her birimiz aynı sabahın farklı yorgunluğuna uyanıyoruz.

Modern çağın insanları olarak zamanı yönetmeyi öğrendik mi? Bilmiyorum, fakat ruhunuzu yönetmeyi unutmuşa benziyoruz. Takvimler ilerledikçe içimiz geriye düşüyor, teknoloji hızlanıyor ama kalbiniz yetişemiyor.

Tükenmişlik artık sadece bir psikolojik terim değil, maalesef çağın ortak duygusu. Bir çoğumuz dışarıdan bakıldığında " iyi" yiz. İyi işler, iyi evler, iyi görünüşler... Fakat içimizde bir kargaşa büyüyor. Başarıyla süslenmiş bir kargaşa.

Ne oldu da böyle oldu? Bana kalırsa üretmeyi öğrendik fakat durmayı unuttuk. Bu kadar hızlı ilerleyince zaman da hızlı akmaya başladı; onu da yakalayamaz olduk.

Bir öğretmen, öğrencisinin gülüşlerini özlüyor. Bir anne çocuğunun gözlerine bakarken bile düşüncelerini planlarla bölüyor.

Bir çalışan, sabah işe giderken kalbini evde bırakıyor. Çünkü orada koridorların sessizliğinde ya da karmaşasında mobbingin görünmez duvarları yükseliyor.

Bir başkası, bir adım yükseğe çıkabilmek için arkadaşının omuzuna basıyor. Bir diğeri, başkasının emeğini kendi başarısı gibi sunuyor.

Bu yarışta kazanan yok. Çünkü kazandıkça insanlığımızdan eksiliyoruz. Vicdan, bastırılmış bir iç ses haline gelmiş durumda. Ama susturulan vicdan, bir gün mutlaka insanın içinde yankılanıyor ve o yankı, en sessiz anlarda bile huzuru kaçırıyor.

Belki de anlam büyük hedeflerde değil, insanca kalabilme direncinde gizlidir. Bir fincan kahveyi gerçekten huzurla yudumlayabilmekte, bir dostun sevincini kıskanmadan paylaşabilmekte...

Çağ bizden sürekli daha fazlasını istiyor. Daha çok hız, daha çok kazanç, daha çok görünürlük... Oysa insanın asıl ihtiyacı, biraz daha az olmak belki de. Az hırs, az gürültü, az kalabalık. Çünkü anlam, sadeleştiğimiz yerde nefes alır.

Tükenmişlik çağında yeniden doğmak mümkün müdür? Bilemiyorum ama en azından içimizdeki gürültüyü susturup, kıskançlıklarımızı silip, kalbinizin sesini yeniden duymaya başlayabiliriz. Belki de aradığımız anlam hep içimizdeydi. Etrafımızdaki her şeye ve herkese sevgiyle bakmamızda saklıydı.

Sevgiyle bakabilmek dileğiyle,

Haftaya görüşmek üzere,

Hoşça kalın.