Depremin yaralarını hâlâ sarmaya çalışan, çevresel yükleri yıllardır taşıyan bir kentin tam kalbine, hiçbir bilimsel analiz yapılmadan, hiçbir çevresel etki raporu şeffaf biçimde açıklanmadan, hiçbir halk bilgilendirilmeden Angus gemilerinin yanaştırılması Türkiye'nin çevre ve halk sağlığı mevzuatının açık hükümlerine rağmen sürmektedir.

Veteriner Hizmetleri ve Gıda Güvenliği Kanunu, liman bölgelerinde yapılan canlı hayvan işlemlerinin çevreyi, suyu, havayı ve insan sağlığını koruyacak tedbirlerle yürütülmesini zorunlu kılar. Fakat İskenderun Limanı çevresinde ortaya çıkan ağır koku, biyolojik risk, mikrobiyolojik kirlilik ve psikolojik rahatsızlıklar yıllardır görmezden gelinirken bu hukuki düzenlemelerin yalnızca kâğıt üzerinde kaldığı açıkça ortadadır.

Bu şehir, ağır sanayinin yükünü, deprem sonrası yoğun nüfus baskısını, bölgesel ticaretin stresini ve çevre kirliliğini zaten taşıyorken buna bir de Angus gemilerinin kirliliğinin eklenmesi, halkın yaşam hakkını doğrudan hedef alan bir uygulamadır. Yaşam hakkı sadece var olma hakkı değildir; sağlıklı, temiz ve güvenli bir çevrede yaşama hakkıdır. İskenderun halkının yıllardır bu uygulamadan kaynaklanan mağduriyeti hem hukukun hem vicdanın göz ardı edilemeyeceği bir noktaya ulaşmıştır.

Halkı Yok Sayan Ticaret Anlayışı

Bu mesele, ekonomik bir faaliyetin sınırlarını çoktan aşmış, halk iradesini, demokratik katılımı ve insan haklarını ilgilendiren geniş bir toplumsal yara hâlini almıştır. Bir şehrin kaderi, onun insanları tarafından belirlenir. Halkın rızası olmadan, ihtiyaçları dikkate alınmadan, şehrin sosyolojik yapısı gözetilmeden yapılan her ticari işlem yerel yönetim ilkesinin ruhuna ve şehir hakkı kavramına aykırıdır.

İskenderun halkı defalarca dilekçeler vermiş, protestolar düzenlemiş, basın açıklamaları yapmış, çocuklarının ve yaşlılarının sağlığını tehdit eden bu tabloyu durdurmak için sesini yükseltmiştir. Ancak bu ses devlet kademelerinde ve ilgili kurumlarda yeterince yankı bulmamıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Anayasa'nın 56. maddesi herkese sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı tanırken Angus gemilerinin limana yanaştırılmasının yarattığı kirlilik, koku, stres ve sağlık tehditleri bu hakkın açık bir ihlalidir.

Bir halk kendi şehrinde bu kadar baskı altında nefes almaya çalışıyorsa ortada bir kötü niyet; en iyi ihtimalle bir ihmaller zinciri vardır. Şehrin ekonomisine katkı sağladığı iddia edilen bu uygulama aslında İskenderun’un toplumsal dokusunu zedelemekte, halkın güvenini sarsmakta ve insan onurunu yok saymaktadır.

Hiçbir ekonomik kazanç, bir şehrin çocuklarının sağlığından, mahallesinin huzurundan, halkın yaşam kalitesinden daha değerli değildir. İskenderun halkı, kendi şehrini bir ticari atık havzası gibi kullanan bu anlayışa razı değildir. Bu nedenle itiraz etmek ve hakkını savunmak en doğal, en meşru, en insani talebidir.

Kavga Sonrası 1 ölü, 6 yaralı
Kavga Sonrası 1 ölü, 6 yaralı
İçeriği Görüntüle

İslami Açıdan Vebal, Ahlaki Açıdan Sınav

Bu tartışmanın hukuki, çevresel ve toplumsal boyutlarının yanında bir de görmezden gelinemeyecek ahlaki ve dini bir boyutu vardır. Bir şehrin insanlarına zarar veren, onların sağlığını tehlikeye atan, psikolojik yük oluşturan ve yaşam koşullarını bozan her uygulama, İslami açıdan doğrudan kul hakkı kapsamına girer. Kul hakkı, yalnızca kişisel bir tartışmanın, bireysel bir zararın değildir. Toplumun, mahallenin, şehrin tamamını etkileyen toplumsal adaletsizliklerin de adıdır.

Bir gemi yanaştırılırken verdiği rahatsızlık nedeniyle binlerce insanın rızası yok sayılıyorsa, onların huzuru, sağlığı tehlikeye atılıyorsa, bu yalnızca idari bir hata değil, aynı zamanda insanlara karşı işlenmiş bir vebaldir. İslam, adaleti ayakta tutmayı, mazlumun yanında durmayı, yöneticilerin halka karşı sorumluluk taşıdığını hatırlatmayı emreder. Dolayısıyla bu mesele sadece bir liman operasyonu değil; adaletin, kul hakkının ve yöneticilik ahlakının sınandığı bir imtihandır.

Bu imtihanı geçmek ise ancak halkın sesini duymak, mağduriyeti gidermek ve zulme dönüşen bu yükü ortadan kaldırmakla mümkündür.