Göz tansiyonunun kronik bir rahatsızlık olduğunu ve ileriki dönemlerde görüş alanının zayıflamasına neden olabileceğini ifade eden Aksoy; “Göz tansiyonunda, özellikle 50 yaşın üzerinde olan kişiler risk altında olabiliyor. Doğuştan olanları da mevcuttur ama esas bilinen belli bir yaştan sonra olan göz tansiyonudur” dedi.
Genellikle göz tansiyonu vakalarının herhangi bir belirti göstermediğinin altını çizen Dr. Aksoy “Herhangi bir şikayete sebebiyet vermediğinden dolayı kişiler bunun bilincinde değillerdir. Ufak tefek şikayetler olabiliyor, göz parlamaları, göz ağrıları, akşama doğru olan sızıntı şeklinde şikayetler olabilmekte ancak kesin ve esas tanı doktor muayenesi ve tetkiklerle konulabilmektedir. Göz tansiyonu sinsidir, ilerleyici ve kronik bir hastalıktır. Bu bakımdan bu hastalıkta da erken tedavi son derece önemlidir. Neticede göz içi basıncı yüksekliği, uzun belli bir müddet gözün üzerinde baskı kurunca, göz sinirlerinde bir yıpranmaya sebep, bu da yavaş yavaş sinirlerde bir hasar ve görüş alanının zayıflamasına neden oluyor. Hasta görüş ve görme alanı kaybı yaşadığında göz tansiyonu ileri bir aşamaya geçmiş oluyor” diye konuştu.
Ailede öyküsü ve kortizonlu ilaç kullanımı varsa bunların şikayeti olmadan her yaşta mutlaka göz hekimine başvurmaları, göz tansiyonu açısından son derece önem taşıdığını da sözlerine ekleyen Aksoy şunları söyledi: “50 yaşından sonra ise rutin olarak yılda bir mutlaka göz muayenesi ve göz tansiyonu muayenesinin her yıl yaptırılması gerekmektedir. Bunu, göz hekimi tarafından yapılacak bir göz muayenesi ve ileri düzey tetkiklerle ortaya koyabiliyoruz. Tanıyı koyduktan sonra tedaviye başlanıyor. Tedavi ile bunun ilerleyişini durdurmak mümkün olabilmekte. Olmuş bitmiş kayıp üzerinden bir geri dönüş sağlayamıyoruz”