Ne zor bir başlık anlatamam... Ama ben sadece bu kelimeleri söyleyip uzun uzun ağlıyorum!

Geçen Perşembe; konuştuk, şakalar yaptı, en sevdiği yarışmayı izleyip onlara kızmış, sonra biraz yürüyünce nefes alamamış...

Kalbi bir anda durmuş...

Tıp dilinde bir adı var,  ani kalp durması diyorlar...

Sonra kalbini çalıştırıp makinelere bağlamışlar. Türkiye’nin her yerine dağıttığı çocukları; haber alınınca kanat takamadık ama uçtuk yanına...

Yoğun bakıma girdik yanına, teselli verdik, özlediğimizi söyledik, kalk geldik bak dedik, azıcık nefesi değişti ama açılmadı bilinci...

Son torununa kadar bekledi; ilk 24 saat kalırsa bir umut dedikleri; melek annem 22.saatte bir anda gitti...

Doktor kapıdan çıkıp Şerife teyzeyi kaybettik dediğinde, ne kadar ölümü göğüslerim sansanız da beni yıkıp geçti...

Kaldım altında bu duygunun...

Benim annem öldü, melek annem seni çok özledim desem de gitti...

Biz koca koca insanlar bir salonda bağıra çağıra annesiz kaldık,6 çocuk,12 torun ve eşlerimiz...

Sanki dünyamızda bir kara delik açıldı... Yok, oldu bizim güneşimiz.

Her eğitimde anne güneştir, baba dünya çocuk da güneşten kopan bir parça olan aydır derim. Güneş yoksa onlar ışıksız kalır...

Benim annem bu dünyaya annelik nasıl yapılır bizlere öğretmeye gelmiş...

Adamıştı kendisini ANNE olmaya...

Her gün arar, aynı kelimelerle hayırlı gün diler, çok seviyorum ben çocuklarımı diye bitirirdi konuşmayı... Aslında bitirmezdi, işlere güçlere koşuyoruz diye kapatırdık biz...

İşler, güçler, ne anlamı kaldı... Ben annemden 34 yıldır ayrıyım; okul, evlilik, tayinler...

Bayramlarda görürdüm, sende 10 gün deseniz 340 gün yapar 34 yılda yarısı uykuda geçti, yollarda, başka insanlarla, ben annemi neredeyse 100 gün görmüşüm bunca yılda...

Anneme hasret kaldım; annem bizi öpmez, koklardı; her şeyden koruyacağım diye minik bedeninden binlerce kol çıkarırdı sanki!

Ölüm sonsuz ayrılık; para, pul, mevki, itibar, hiç bir şey geri getirmeye gücü yok...

Önem verdiğimiz şeyleri gözden geçirmek gerek...

Anneciğim son uğurlamasında ne sevdiği çocuklarını yanına alabildi ne de sevdiği eşyalarını...

Hiç hazır değilmiş ölüme, yarım bıraktığı yün örgüleri, içtiği suyu, giydiği pijaması kalmış arkasında...

Benim annem sihirliydi, herkesi bir arada tutmak için bir iletişim ağı vardı. Bizi her zaman birbirimizin dertlerini söyler, ara, mutlaka duy sesini diye bağlardı bizi birbirimize...

Bilmiyorum bundan sonra iyi olmak nasıl bir duygu olacak. Yine günlük yaşam bizi transa geçirmiş gibi içine çekecek belki, ama güzel annem olmadan olacak...

Sevgili dostlarım bizim Türk adet ve gelenekleri bizi nasıl doğuma hazırlıyorsa, giden birinin ardından ölüme de hazırlıyor. Onu yıkamak, mezarında dualar okumak, onun için yemekler dağıtmak...

Mezarına çiçekler ekmek...

Yavaş yavaş kabul edişe yönlendiriyor!..

Keşke anneler hep başımızda olsa... Biz hep çocuk kalsak...

Melek annem; nurlarda yat, helal et hakkını, biz senden razıydık sen de bizden razı ol!

Bir gün seninle karşılaşacağız. Hangi bilinçte olursam olayım seni kokundan tanıyacağım. Seni çok seviyorum.

Nurlar içinde uyu...

Serife