Bazen içimde öyle sorular beliriyor ki, cevabını tam bilmesem de sadece sormak bile bir tür yolculuk gibi geliyor. Son zamanlarda kendime sıkça sorduğum bazı sorular var. Belki sen de zaman zaman benzerlerinden geçiyorsundur.

Kendimi bulmam için illa kaybolmam mı gerekiyor?

Yoksa kendimi, olduğum yerde de bulabilir miyim?

Kendimi sevebilmek için ille de derinlerden kırılmam mı gerek?

Yoksa kendimi, eksiklerimle birlikte de sevebilir miyim?

İçimdeki boşluğu doldurmak için bir şeylere mi tutunmalıyım?

Yoksa o boşlukla kalmak da bir tür tamlık mıdır?

Kendimle barışmak için önce kendimle kavga mı etmeliyim?

Yoksa sessiz bir kabulleniş de yeterli mi?

Kendim olabilmek için herkesten uzaklaşmam mı gerek?

Yoksa kalabalıkların içinde de kendim kalabilir miyim?

Kendimi duymam için illa herkesin sesini kısmam mı gerek?

Yoksa gürültünün içinde bile duyabilir miyim içimdeki fısıltıyı?

Kendime inanabilmem için illa bir hayal kırıklığına mı uğramalıyım?

Yoksa güven zamanla örülen içsel bir sevgi midir?

Kendimi affedebilmem için başkalarının affını mı beklemeliyim?

Yoksa affetmek sadece içimdeki yarayla barışmak mıdır?

Kendim olabilmek için tüm maskeleri çıkarıp çıplak mı kalmalıyım?

Yoksa bazı maskeleri sevmenin de bir yolu var mı?

Ve en çok da…

Kendimle buluşabilmem için kaç kez yolda kaybolmam gerek?

Yoksa kendimi hiç bulmam gerekmiyor mu?

Belki de sadece kendimle yürümeye cesaret  etmem yeterlidir.

Hayat, çoğu zaman sorularla bizi büyütür. Bazı cevaplar hemen gelmez.

Bekleyiş uzadıkça, içimizde sessiz bir arayış başlar, o arada zaman bizi dönüştürür bakış açımız değişir.

Ve bazı cevaplar geldiğinde, biz çoktan yola çıkmış oluruz bile.

Kendimizle yolda olmak, belki de aradığımız her cevabın en insanca halidir.