Duyguların Sessiz Yüzleşmesi
Hepimizin içinde bir ayna vardır. Bazen bu ayna, kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olur, bazen de karanlık yönlerimizi gözler önüne serer. Kıskanmak ve haset etmek, genellikle bastırmaya çalıştığımız ya da gizlemeye çalıştığımız duygulardır. Oysa bu duygularla kurduğumuz ilişki, kendimize olan bakış açımızı ve içsel bağımızı yansıtır ve bizi daha iyi bir insan yapar.

Kıskanmak ve Haset Etmek Arasındaki Fark
Kıskançlık, genellikle üçlü ilişkilerde ortaya çıkar. Sevdiğimiz birini, başka birine kaptırma korkusuyla yaşadığımız bir duygudur. Haset ise genellikle ikili bir dinamiğe dayanır. Başkasında olan ama kendimizde olmayan bir şeyi, bir başarıyı, imkanı istemekle ilgilidir. Ve çoğu zaman, bu istek, karşı tarafın o şeye sahip olmaması gerektiğine dair derin bir inançla harmanlanmıştır. Her iki duygu da aslında özgüven eksikliğinden beslenir. Hasetli bir kişi, karşısındakinin sahip olduklarını  „hak etmediğini” düşünür. Onun „şanslı” olduğunu, belki de hiç çaba sarf etmeden sahip olduğunu varsayar. Oysa bu, sadece dışarıdan görünen bir algıdır. Sahip olunan her şeyin ardında gözyaşı, kayıp, çaba ve büyük bir içsel dönüşüm barındırabilir. Leyla Navaro, „Haset, gerçekleştiremediğimiz potansiyelimizin başkasında gördüğümüz aynasıdır” şeklinde özetler. Bu bakış açısıyla haset, dönüştürülebilir bir duyguya dönüşebilir.

Kıskanmak
Kaybetme Korkusu ve Yetersizlik Hissi

Kıskançlık ise genellikle kaybetme korkusuyla ilişkilidir. Sevgi, ilgi veya değer paylaşılamadığında ortaya çıkar. Kıskanan kişi, sevdiği kişinin başka biriyle daha güçlü bir bağ kurmasından korkar. Yetersizlik hissi, kıskanmayı tetikler ve duygusal bir tehdit algısı yaratır. Ancak unutulmamalıdır ki, kıskançlık da çoğunlukla özgüven eksikliği ve bağlanma korkusuyla şekillenir.

Haset
7 ölümcül günahtan biri
Yedi ölümcül günah arasında „haset" de vardır. Bazı Hristiyan yazarlar, bu günahları „sevgi" açısından değerlendirirler. Onlara göre haset, sevginin bozulmuş halidir.
Hasetli kişi, haz ve memnuniyet görüntülerinden sıkıntı duyar. Ancak başkalarının sefaleti huzur veriri ona. Haset en kötü duyguları da peşinden sürükler.  Bu duygu, daha derin daha içsel bir boşluğun sesidir aslında. Kimi zaman yetersizlik hissinden doğar ve kimi zamanda kendimizi başkalarının gölgesinde değersiz hissettiğimiz anlarda belirir. 

E.Fromm, sevginin gerçek anlamda gelişebilmesi için, bireylerin birbirleriyle sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmalarının önemli olduğunu belirtir. Bu, özgürlük ve bireysel kimlik geliştirme sürecidir. Haset, bir kişinin diğer insanları kıskanmasına yol açarak, kendi gelişiminin önünde bir engel oluşturur. Fromm, insanların sevgi kapasitesini arttırabilmesi için önce kendilerini olduğu gibi kabul etmeleri gerektiğini savunur. Haset, insanın kendisini kabul etmeyip başkalarıyla kıyaslamasından kaynaklandığı için, kişinin özgürleşmesi ve sağlıklı bir sevgi geliştirebilmesi için bu tür duygulardan arınması gerekmektedir.

Peki çözüm ne? 
Öncelikle bu duyguları bastırmak ya da yok saymak değil, fark etmek gerekir. Haset ettiğimiz bir kişiye bakarken, dürüstçe şunu sormalıyız: „Bende neyi tetikledi?” Kıskandığımızda ise, kendi sevgi ihtiyacımıza ve korkularımıza yönelmek sağlıklı bir adımdır. Bu farkındalık, yargılamadan uzak, şefkatli bir gözle kendimize bakmamızı sağlar. Çünkü aslında, her iki duygu da bizimle ilgilidir. Karşımızdaki kişi bu duyguları sadece tetikler. Onu değersizleştirmek ya da engellemeye çalışmak yerine, içimizdeki boşluğa kulak vermek ve kendimizi iyileştirmeye yönelmek daha sağlıklı bir adım olacaktır. 

Özgüven eksikliği arttıkça, kıskançlık ve haset de derinleşir. Ancak bir duygunun bizi yıkıp yıkmayacağı, onunla kurduğumuz ilişkiye bağlıdır. Kendimizi tanımak, karanlık taraflarımızla barışmak ve her duygunun altında yatan insani ihtiyacı görmek… Hasedi bir düşman gibi görmektense, bir yol arkadaşı gibi dinlemek… Belki de en çok bu yaklaşım, bizi hem kendimize hem de başkalarına karşı daha şefkatli kılar.
Eğer haseti farkındalıkla karşılar, kökenine inmeye cesaret edersek iç dünyamızda ki bahçemizin dikenleri temizlenir ve yerine güzellikler içinde filizlendirecek  tohumlar ekebiliriz. Kıskançlık ise dışarıdan gelen bir tehdit değil, içsel bir yansımadır. Kendi değerimizi bilerek, başkalarının başarılarıyla kıyaslama yapmadan, yalnızca kendi yolculuğumuza odaklanabiliriz. Kıskançlık, bir başkasının sahip olduğu bir şeyin bizim için de ulaşılabilir olduğunu gösteren bir işaret olabilir. Önemli olan, kıskandığımız anlarda kendimize ve başkalarına karşı şefkatli olmak, özdeğerimizi güçlendirmek ve bu duyguyu pozitif bir güce dönüştürmektir.


Yazarken bana ilham veren bazı kaynaklar:
•Muhammed Güngör - Hristiyanlıkta Yedi Ölümcül Günah
•Melanie Klein - Haset ve Şükran
•Doğan Cüceloğlu - Kıskançlık Nasıl Bir Duygu? (Spotify’da podcast bölümü)
•Pınar Sabancı - Kıskançlık ve Haset (Spotify’da podcast bölümü)
•Leyla Navaro - Haset ve Kıskançlık Üzerine Yazılar
•Thomas Hobbes - Leviathan
•Erich Fromm - Sevme Sanatı